GündemFahri SağlıkKöşe Yazıları

NÂS SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Sûre adını ilk ayetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen “nâs” kelimesinden almıştır. Ayrıca Felak suresiyle birlikte “Muavvizeteyn (Allah’a sığınmayı gösteren iki sûre), Mukaşkışeteyn (Şirkten uzaklaştıran iki sure )” adlarıyla da anılmaktadır. Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir. Peygamberimiz sahabeden Abdullah ibn Hubeyb’e, “Akşam ve sabah olunca İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini üçer kere oku, onlar her şeye karşı sana yeter.” buyurmuştur. Yine sahabeden Ukbe b. Amir, “Hz. Peygamber (s.a.s.), bana her namazın arkasından Felak ve Nâs surelerini okumamı emretti” demiştir. Önce mealini verelim. “De ki: “Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mabuduna sığınırım!” ﴾1-6﴿

“Rab” ismi, rabbü’d-dâr (ev sahibi), rabbü’l-mâl (mal sahibi) gibi tamlama ile kullanıldığı zaman Allah’tan başkasına da söylenebilir. “Melik” isminin de ondan daha özel olmakla beraber Allah’tan başkasına söylendiği bilinmektedir. Fakat ilâhlık asla şirk kabul etmediği için “Allah’tan başka ilâh yok.”, ilâh ismi şer’an ve hakikaten Allah’a mahsustur. Şu halde Rab daha genel, melik daha özel, ilâh daha da özeldir. Burada ise maksadın, Allah Teâlâ olduğunun iyice anlaşılması için Rabbi’n-nâs, Melik’in-nâs da İlâhi’n-nâs diye tekraren ve açık açık zikredilmiştir. Bazı alimler Rabbi; “Kişiye yaptığını yaptıran, yapmadığını da yaptırmayan güçtür.” diye tanımlamışlardır.
Allah Teâlâ yalnız insanların değil, her şeyin Rabbi ve bütün âlem onun Rabliği, Melikliği, İlâhlığı nizamı altındadır. Melik, emir ve yasaklarla insan topluluğunu yöneten kişidir. Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için kullanılır; meselâ “insanların meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez. “Mâbud” diye çevrilen ilâhtan maksat da sadece kendisi ibadete lâyık olan Allah’tır. insanları yöneten hükümdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler geçmişte görülmüştür, bugün de farklı boyut ve tezahürlerde görülebilmektedir. Bu sebeple surede insanların rablerinin de, hükümdarlarının da, ilâhlarının da sadece Allah olduğuna ve yalnızca O’na sığınmak, O’na tapmak, O’nun hükümranlığını tanımak gerektiğine dikkat çekilmiştir.

“Şeytan” diye çevirdiğimiz “vesvâs” kelimesi, vesveseden türemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup “çokça vesvese veren” demektir. Vesvese “şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce” demektir; terim olarak, “zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu” anlamına gelir. Bir kimseye böyle bir düşünceyi telkin etmeye de “vesvese vermek” denir. Vesvese genel olarak insanı kötü, din ve ahlâk dışı davranışlara yönelten bir iç itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Nitekim birçok âyette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilmiştir (meselâ bk. A’râf 7/20; Tâhâ 20/120). Kötülük sembolü olan şeytan, gerçek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan üzerindeki etkisini psikolojik yolla gerçekleştirdiği düşünülmektedir. Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir. Kaf suresinin 16. ayeti de bunu ifade etmektedir. Vesvâs kelimesi hem insanlara vesvese veren görünmez şeytanı hem de insanları yoldan çıkarmak ve onlara kötülük yaptırmak için gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder.

“Sinsi” diye tercüme edilen “hannâs” kelimesi ise “gizli hareket eden ve geride kalmayı âdet haline getiren” anlamında bir sıfattır. Surede cin ve insan şerrinden Allah’a sığınmayı isteyen buyruk, bizce belirsiz bir kaynaktan veya içimizden gelen arzu, duygu ve düşünceler karşısında uyanık olmayı, bunları akıl, vicdan ve dinî değerler süzgecinden geçirmeyi de içermektedir. Son Ayet-i kerimeden de anlaşıldığı üzere insanları aldatmaya ve doğru yoldan saptırmaya çalışan iki tür şeytan vardır:

Birincisi cin şeytanlarıdır ki bunlar insanların içine vesvese düşürerek onları yanlış yola sürüklemek isterler. Her insanın, kendisini kötülüklere sürüklemeye, kötü işleri onun gözünde güzel göstermeye çalışan bir şeytanı vardır. Nitekim Hz. Peygamber, her insanın kendine ait bir cini (şeytanı) bulunduğunu bildirmiştir. Başka bir hadiste de “Şeytan âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır.” Buyrulur.
İnsanları doğru yoldan saptıran diğer şeytan ise insan şeytanlarıdır. Bunlar, gerçeklik ve değer ölçülerini kaybetmiş, sapık ideolojilerin esiri olmuş, kendilerini nefsani haz ve arzuların akıntısına kaptırmış, bu manada şeytanın esiri olmuş insanlardır. Bunlar insana çoğu zaman sureti haktan görünerek yaklaşır ve insanı sonu hüsranla biten davranışlara yöneltirler. Bunların şerrinden korunmak için kuvvetli bir imanın yanında sağlam ve sahih bir din bilgisi ile donanmak gerekir.

Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu