GündemKöşe Yazıları

ISPARTA GÜLÜNÜN HİKAYESİ – 1

Isparta’ya gelip de gülün hikayesini dinlemeden, merkezde ki Mimar Sinan caddesinde gül ürünleri satışlarının neredeyse her köşe başında yapıldığı dükkanlardan, bu harika ürünleri almadan olmazdı. Bizde aynen öyle yaptık ve merkezde ki dükkanlardan hem gül ürünleri çeşitleri hakkında bilgi aldık hem de alışveriş yaptık.

Her il, yöreselliği ile bilinen bir şeyi ile; kimi yiyeceği, kimi içeceğiyle meşhurdur. Isparta’nın ise güllerinin meşhurluğu dünya çapında. Öyle ki Japonya’dan bile her yıl binlerce turist buraya geliyormuş. Isparta gülü, aşkı, sevgiyi, saygıyı ve değeri ifade ediyor.  İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir şekilde Isparta’da gösteriyor.

Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün kökeni Doğu Asyaymış. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran veya Hindistan’da üretildiği, buradan da Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya’ya yayıldığı söyleniyor.
Fosil kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki varlığı en az 35 milyon yıllık bir geçmişe sahipmiş. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi ise en az 5000 yıllık çok renkli bir geçmişe dayanıyor.  Anavatanı olan Orta Asya’dan ticaret yolu ile dünyanın diğer bölgelerine ulaşmış olan gül, güzel kokusu, tıbbi değeri ve beslenmede ki yeri dolayısıyla antik çağlardan beri efsanelere konu olmuş ve güzel kokunun peşinde olanlar için her zaman vazgeçilmeyen bir çiçek olmuş. Hatta öyle ki, antik dönemde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül bahçeleri, en az buğday tarlaları ve meyve bahçeleri kadar önem taşıyormuş.

Isparta da ise gülcülüğün binlerce yıl gerilere giden, eski, köklü bir tarihi yok. Isparta gülcülüğü, en çok 150 yılı bile geçmeyen bir tarihe sahipmiş. Isparta gülü “Rosa Gallica” ile “Rosa Moschata” türlerinden elde edilmiş melez bir gül türüymüş. Gülcülüğü Isparta’ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen Meydanbeyoğlu Mehmet İzzet’in oğlu İsmail Efendi getirmiş. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü varmış.

İsmail Efendi, iyi bir medrese eğitimi almış ve kendini sürekli geliştirerek görüş açısı oldukça geniş bir kişi olarak yetişmiş. 1889 yılında Bulgaristan’a bağlı Kızanlık bölgesinden, Denizli’nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini öğrenmesi ile bu kişi ile mektuplaşmış ve gülcülüğü öğrenmiş. İsmail Efendi her Ispartalı gibi bilinçli, uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye ve yapmaya aç, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişiymiş. O vakte dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar hep boşa gidiyormuş. İsmail Efendi şöyle komşu illere doğru; Burdur, Denizli, Çal yörelerine bir geziye çıkmış. Gezi esnasında oralarda gülcülük yapıldığına ve iyi gelir elde edildiğine şahit olunca Isparta topraklarında gül yetiştirmeye karar vermiş.

Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak almış. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden fidanlar alıp arazisine dikmiş. Sabırla gül bahçesini aksatmadan sulayıp bakımlarını 3 yıl boyunca düzenli yapmış. Gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını da yerli ustalara Isparta’da yaptırtmış. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan’dan gidip almış. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da “Bambullu Ceviz” denen yerden getirtip üçüncü ürün yılını beklemeye başlamış. Bu arada varını yoğunu buraya aktardığı için parasal yönden sıkıntıya düşmüş. İyi ürün alıp, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse önce borçlarını ödeyecekmiş. Çünkü eldekini yatırdığı gibi birde eşe dosta borçlanmış. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı nihayet gelmiş.

Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu gibi anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermemiş. Emekleri, harcadığı onca para boşa gitmiş. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağlamış. O yıl bahçesi iyi çiçek vermiş ama bu kez de gülyağı çıkarma yöntemini bilmediği için başarılı olamamış. Halk, ilgiyle onu izler; yolda, sokakta, kahvede, handa, evde her yerde onu takip eder olmuş. Her yerde onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor; “Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin” deniyormuş. Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmemiş. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkayıp başarısızlığının nedenleri üzerinde durmaya karar vermiş. Sormuş soruşturmuş, incelemiş araştırmış, çalışmış çabalamış ve gül yağı çıkartma yöntemini en ince ayrıntısına kadar öğrenmiş. Kendini, bir sonraki ürün yılına iyice hazırlamış. Kış mevsiminin soğuk, karlı günleri geçip gitmiş. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi’nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görülmüş. Bakımlı, tertemiz bahçede ki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başlamış.

Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top, koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, dolmuş taşmış. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuş ki sormayın gitsin. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyormuş. Görülmüş şey değil. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama kadar çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlarmış.

Gül sezonu bir ay kadar sürmüş. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş. Bin bir güçlük, zorluk, çile ve çaba ile üretmeyi başardığı katkısız “Gülyağı” ve “Gül Suları”nı değerince satıp parasını almış. İlk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu insanın yaptığı gibi borçlarını ödemiş. Yeni bir ev yaptırmış. Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayayıp döşemiş. Daha elinde çok parası kalmış. Bunu da çarçur etmeyip otuz dönüm gül bahçesini 50, 75, 100 dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek için kullanmış. Isparta halkı, İsmail Efendinin çabalarından ve kazancından sonra Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu anlamış. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra “Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!” demeye başlamışlar. Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık yapmamış. Gül dikecek olanlara yardımcı olmuş. Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış.

(Hikayenin devamı Salı günkü yazımda…)

 

********************

Bana her konuda fikir ve önerilerinizi yazabileceğinizi sakın unutmayın dostlar sevgi ile kalın.
İletişim için; onurayan@hotmail.com

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Gülün peygamberimizle özdeşleşmesi . Teninin gül kokması ve onu temsil etmesi güldeki bu manevi ilişkinin kadınlar üzerindeki psikolojik etkisigibi hususlarada yer verirseniz çok sevinirim.Gül demek muhammed sav demek çünkü
    Ayrıca siyaset yerine böyle güzel yazılar yazdığınız için tebrik ederim.Başarılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu